Banner

MEVZUAT
AVUKATLIK HUKUKU
MAKALELER
HUKUK HABERLERİ
FAYDALI BİLGİLER
İÇTİHATLAR
DİLEKÇE-FORM
ADLİ REHBER
İNSAN HAKLARI
HUKUK SÖZLÜĞÜ
DAVA TÜRLERİ
HUKUKİ BELGELER
 
Reklam Alanı

Host - Sponsor





   EMİRE EREN KESKİN/Türkiye Davası

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı


EMİRE EREN KESKİN/Türkiye Davası*


Başvuru no: 49564/99
Strazburg
22 Kasım 2005


OLAYLAR

Başvuran 1959 doğumlu olup, İstanbul?da ikamet etmektedir. Olayların meydana geldiği dönemde başvuran avukatlık yapmaktaydı.

İki ayda bir yayımlanan Medya Güneşi (kelime anlamı olarak Medya sözcüğü «média» kelimesine karşılık gelse de bu kullanımla Kürtlerin efsanevi Med ülkelerine çağrışım yapılmaktadır) adlı derginin 15?30 Nisan 1995 tarihli 63. sayısında başvuran ile yapılmış bir söyleşiye yer verilmiştir.

İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Cumhuriyet Başsavcısı, 20 Nisan 1995 tarihinde bu derginin tüm baskılarının toplatılmasını kararlaştırmıştır. Başvuran aynı gün yetkili hakim karşısına çıkarılmıştır.

Cumhuriyet Savcısı 3 Mayıs 1995 tarihinde başvuran ve bu derginin yazı işleri sorumlusu hakkında kamu davası açmıştır. Cumhuriyet Savcısı, 3713 sayılı Kanun?un 8 § 1., 6 §§ 2., ve 4. maddeleri ile Basın-Yayın Kanunu?nun 2. maddesi uyarınca, basın yoluyla bölücülük propagandası yapma ithamında bulunmuştur.

30 Ekim 1995 tarihinde yürürlüğe giren 27 Ekim 1995 tarihli ve 4126 sayılı Kanun, 3713 sayılı Kanun?un 8. maddesinde öngörülen cezaları hafifletmiş, ancak para cezasını artırmıştır.

Aralarında askeri bir hakimin de yer aldığı DGM heyeti, 6 Şubat 1997 tarihli kararla 3713 sayılı Kanun?un 8 § 1. maddesi uyarınca başvuranı suçlu bulmuş ve adı geçeni bir yıl dört ay hapis ve 133.333.333 TL. para cezasına çarptırmıştır. Başvuranın duruşma sırasındaki tutumunun dikkate alınması ve TCK?nın 59 § 2. maddesinin uygulanması üzerine DGM, verilen cezada bir indirime gitmiş ve başvuranı bir yıl bir ay on gün hapis ve 111.111.110 TL. para cezasına çarptırmıştır.

DGM, makale yoluyla Türk topraklarının bir bölümünün Kürdistan ve bu bölgede yaşayanları Kürt olarak nitelendirilerek yayım yoluyla Devletin toprak bütünlüğüne, üniter ulus Devlet yapısına yönelik bir saldırının hedeflendiğini kaydederek bu makaleden bazı bölümlere yer vermiştir.

Yargıtay, 8 Mart 1999 tarihinde İlk derece mahkemesinin kararını onamıştır.


* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe?ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.

Cumhuriyet Savcısı 11 Kasım 1999 tarihli bir kararla, Basın ve yayın yoluyla işlenen suçlara yönelik cezaların ertelenmesini öngören 4454 sayılı Kanun?un uygulanmasının ardından başvuranın cezasını ertelemiştir.

İstanbul Barosu Disiplin Kurulu, 27 Mart 2001 tarihinde DGM?nin talebinin ardından başvurana ?disiplin cezası verilmesine yer olmadığına? karar vermiştir.
Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu 12 Temmuz 2002 tarihli bir kararla, İstanbul Barosu Disiplin Kurulu?nun aldığı kararı bozarak başvuranın geçici olarak meslekten men edilmesini kararlaştırmıştır.

Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü 24 Eylül 2002 tarihinde bu kararı onaylamıştır.

İstanbul Barosu Disiplin Kurulu 6 Kasım 2002 tarihli yazı ile başvuranın bir yıl süreyle görevinden uzaklaştırılma cezasını aldığını bildirmiştir.

HUKUK AÇISINDAN

I. AİHS?NİN 10. MADDESİ?NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, mahkumiyetinin ifade ve düşünce özgürlüğüne yönelik bir ihlali oluşturduğundan şikayetçi olmakta ve AİHS?nin 10. maddesini ileri sürmektedir.

AİHM, sözkonusu mahkumiyet kararının başvuranın AİHS?nin 10 § 2. maddesi ile güvence altına alınan ifade özgürlüğüne yönelik bir müdahaleyi oluşturduğu hususunda taraflar arasında bir ihtilafa yer verilmediğini not etmektedir. Yapılan müdahalenin AİHS?nin 10 § 2. maddesi uyarınca kanun tarafından öngörüldüğüne, toprak bütünlüğünün korunması gibi meşru bir amacı izlediğine itiraz edilmemektedir (Bkz. Yağmurdereli-Türkiye kararı, no: 29590/96, 40, 4 Haziran 2002). Bu husus dikkate alınmaktadır, bununla birlikte müdahalenin «demokratik bir toplum için zorunluluk» oluşturup oluşturmadığının incelenmesi gerekmektedir.

AİHM, makalede kullanılan ifadelere ve yayımlandığı haliyle içeriğine özellikle dikkat etmektedir. Bu bağlamda, başvuruyu çevreleyen olaylarda terörle mücadele sırasında ortaya çıkan güçlükleri özellikle göz önünde bulundurmaktadır. AİHM, sözkonusu makalenin içeriğiyle olduğu kadar kullanılan kelimeler itibariyle de siyasi bir söylem yapısında olduğunu hatırlatmaktadır. Başvuran «Ulusal mücadelenin sonuca götürülebilmesi için Kürtlerin ve tüm Kürt siyasi hareketlerinin kendi aralarında mutlaka ulusal birlik oluşturmaları gerektiğine inanıyorum (?) ama özellikle Kürt kadınlarının ulusal ve toplumsal sürecinde yer alarak hep kendi sözünü söyleyerek, ama erkeklerle de birlikte davranarak bu işi götürmeleri gerektiğine inanıyorum» düşüncesini savunmaktadır.

Başvuran «savaş» ve «barbarlık» sözcükleri ile Türk yetkililerinin ülkenin Güneydoğusu?ndaki tutumlarını nitelendirmektedir ve makalede yer alan bu terimler bazı sert ve şiddetli hislere damgasını vuran bir tonda aktarılmaktadır.

AİHM, Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin Terörle Mücadele Kanunu?nun 8. maddesi uyarınca başvuran hakkındaki delillerin elde edildiği tespitinde bulunduğunu hatırlatmaktadır. Bu yargı ile sözkonusu görüşlerde yer alan ifadelerle Türkiye?nin Güneydoğusunu bağımsız bir devlet «Kürdistan» ve burada yaşan Türk halkını da «Kürtler» olarak nitelendirilerek Türkiye Cumhuriyeti Devleti?nin toprak bütünlüğünün parçalanmasının hedeflendiği ifade edilmiştir.

AİHM, iç hukuk mercilerinin vermiş oldukları kararları incelemiş ve bu müdahalelerin başvuranın ifade özgürlüğü bakımından meşruiyetinin yeterli olmadığına itibar etmiştir (Bkz. mutatis mutandis, Sürek-Türkiye (no:4) kararı, no: 24762/94, § 58, 8 Temmuz 1999). Bu noktada, şiddeti teşvik etmekten ziyade, ihtilaflı konu hakkında taraflardan biri tarafından savunulan uzlaşmaz bir tutum sözkonusudur.

AİHM ayrıca, daha önce de benzer sorunları gündeme getiren kararların incelendiğini ve bunların AİHS?nin 10. maddesinin ihlali ile sonuçlandığını hatırlatmaktadır (Bkz. özellikle Ceylan-Türkiye kararı, no: 23556/94, § 38, AİHM 1999-IV, Öztürk-Türkiye kararı, no: 22479/93, § 74, AİHM 1999-VI, ve sözü edilen İbrahim Aksoy kararı, § 80, ve Kızılyaprak-Türkiye kararı, no: 27528/95, § 43, 2 Ekim 2003). AİHM, terörle mücadeleye bağlı güçlüklerin yanı sıra, mevcut başvuruyu mahkemenin yerleşik içtihadı ışığında incelemiş ve Hükümetin davanın seyrini farklı sonuçlandıracak hiçbir tespiti ve delili sunmadığına itibar etmiştir (Bkz. özellikle sözü edilen İbrahim Aksoy kararı, § 60, ve Incal-Türkiye kararı, 9 Haziran 1998, 1998-IV, s. 1568, § 58).

AİHM, başvurana verilen bir yıl bir ay on gün hapis ve 111.111.110 TL. para cezasının olduğunu kaydetmektedir.

Bunun yanı sıra, başvurana hükmedilen ceza öngörülen amaçlar doğrultusunda orantısız ve «demokratik bir toplum için gereklilik» oluşturmamaktadır. O halde, AİHS?nin 10. maddesi ihlal edilmiştir.

II. AİHS?NİN 6 § 1. MADDESİ?NİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran, kendisini yargılayıp mahkum eden Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin bünyesindeki askeri hakimin varlığı nedeniyle «bağımsız ve tarafsız» bir mahkeme niteliğinde olmadığını ve adil bir yargılamayı güvence altına alamayacağını ileri sürmektedir. Başvuran ayrıca, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı?nın görüşünün kendisine hiçbir zaman tebliğ edilmemesi nedeniyle buna yanıt veremediğini öne sürmekte ve AİHS?nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.

1. Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin bağımsızlığı ve tarafsızlığı hakkında

AİHM, daha önceki kararlarda buna benzer pek çok şikayetlerin dile getirildiğini ve bunların AİHS?nin 6 § 1. maddesinin ihlali ile sonuçlandığını belirtmektedir. (Bkz. söz edilen Özel kararı, §§ 33-34, ve Özdemir-Türkiye kararı, no: 59659/00, 6 Şubat §§ 35-36).

AİHM, mevcut davada Hükümetin davanın seyrini farklı şekilde sonuçlandıracak hiçbir tespiti ve delili sunmadığını kaydetmekte, bunun yanı sıra aralarında askeri bir hakimin de yer aldığı Devlet Güvenlik Mahkemesi karşısında başvuranın «ulusal güvenliğe» dayalı suçlardan yargılanması konusunda endişe duymasının anlaşılabilir olduğu tespitinde bulunmaktadır. Başvuran, hakkında açılan davada Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin kararını yabancı gerekçelere dayandırdığı şüphesini duyabilir. Bu nedenle başvuranın bu yargı makamının tarafsız ve bağımsız olmadığı yönündeki şüphelerinin dikkate alınması gerekir. (sözü edilen Incal kararı s. 1573, § 72 ).

AİHM, başvuranı yargılayıp mahkum eden Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin AİHS?nin 6 § 1. maddesi uyarınca bağımsız ve tarafsız bir mahkeme niteliğini taşımadığı sonucuna varmıştır.

2. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı?nın görüşünün tebliğ edilmemesi üzerine

AİHM, daha önce de benzer kararlarda dile getirdiği üzere bağımsızlıktan ve tarafsızlıktan yoksun bir mahkemenin kendi yargısına tabi olan kişilere her halükârda adil bir yargılamayı garanti edemeyeceği hükmüne varıldığını hatırlatmaktadır.
Bu yöndeki bir ihlalin tespiti ışığında, Mahkeme başvuranın adil yargılanma hakkının ihlal edildiği şikayetini ayrıca incelemeyi gerekli görmemektedir. (Bkz. diğerleri arasında sözü edilen Çıraklar-Türkiye kararı, 28 Ekim 1998, 1998-VII, s. 3074, §§ 44-45).

III. AİHS?NİN 41. MADDESİ?NİN UYGULANMASI

A. Tazminat

Başvuran, mesleki gelir kaybı nedeniyle 25.000 Euro?ya denk düşen maddi zarara uğradığını iddi etmektedir.

Başvuran uğradığı manevi zararın tazmini için 15.000 Euro talep etmektedir.

İddia edilen gelir kaybı ile ilgili olarak AİHM, dile getirilen miktarların AİHS?nin 10. maddesinin ihlali ile başvuranın gelir kaybına uğradığını nitelendirmeye imkân tanımadığına itibar etmektedir (Bkz. aynı anlamda, Karakoç ve diğerleri-Türkiye kararı, no: 27692/95, 28138/95 ve 28498/95, § 69, 15 Ekim 2002).

AİHM manevi tazminatla ilgili olarak, başvuranın mevcut olayların koşulları nedeniyle bazı sıkıntılara maruz kaldığını belirtmektedir. Mahkeme, AİHS?nin 41. maddesi uyarınca hakkaniyete uygun olarak başvurana bu yönde 7.500 Euro ödenmesini kararlaştırmıştır.

B. Masraf ve harcamalar

Başvuran, ulusal makamlar ve AİHM nezdinde yapmış olduğu temsil giderleri için 9.000 Euro talep etmektedir. Kanıtlayıcı belge niteliğinde başvuran avukatlık ücret tarifesini ve çeviri masraflarını gösterir makbuzları sunmuştur.

Hükümet bu miktara aşırı olduğu için karşı çıkmaktadır.

AİHM temsil gideri sözkonusu olduğunda, iç hukukta pratikteki uygulamanın da avukatlık ücret tarifesinin de mahkemeyi bağlamadığını hatırlatmaktadır (Bkz. örneğin, Tolstoy Miloslavsky-Romanya kararı, 13 Temmuz 1995, seri: A no: 316-B, s. 83, § 77). Mahkemenin bu yöndeki yerleşik içtihadı doğrultusunda AİHM hakkaniyete uygun olarak, başvurana masraf ve harcamalar için 3.000 Euro ödenmesine karar vermiştir.

C. Gecikme Faizi

AİHM, Avrupa Merkez Bankası?nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına 3 puanlık bir artışın ekleneceğini belirtmektedir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, AİHM, OYBİRLİĞİYLE,


1. AİHS?nin 10. maddesinin ihlal edildiğine;

2. İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin bağımsız ve tarafsız olmaması nedeniyle AİHS?nin 6 § 1. maddesinin ihlal edildiğine;

3. AİHS?nin 6. maddesine ilişkin diğer şikayetlerin incelenmesine gerek olmadığına;

4 a) AİHS?nin 44 § 2. maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Y.T.L.? ye çevrilmek üzere Savunmacı Hükümetin başvurana;

i. manevi tazminat olarak 7.500 (yedi bin beş yüz) Euro;
ii. masraf ve harcamalara ilişkin 3.000 (üç bin) Euro ödemesine;
iii. belirtilen miktarların her türlü vergiden muaf tutulmasına;

5. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine;

KARAR VERMİŞTİR.

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM?nin iç tüzüğünün 77 §§ 2. ve 3. maddelerine uygun olarak 22 Kasım 2005 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.









 

SIK SORULANLAR
BİLGİ EDİNME
TÜKETİCİ KÖŞESİ
ÜCRETSİZ AVUKATLIK
HUKUK EĞİTİMİ
 
Üyelik işlemleri
 
K.Adı
Parola
            
      Şifremi Unuttum
      Üye Ol
Hukuk Arama Motoru
Hukuk Anketi
Reklam Alanı







Zirve100