Banner

MEVZUAT
AVUKATLIK HUKUKU
MAKALELER
HUKUK HABERLERİ
FAYDALI BİLGİLER
İÇTİHATLAR
DİLEKÇE-FORM
ADLİ REHBER
İNSAN HAKLARI
HUKUK SÖZLÜĞÜ
DAVA TÜRLERİ
HUKUKİ BELGELER
 
Reklam Alanı

Host - Sponsor





   İ.B/Türkiye Davası

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı


İ.B/Türkiye Davası*

Başvuru no:30497/96
Strazburg
22 Aralık 2005


OLAYLAR

DAVANIN KOŞULLARI

Başvuran 1970 doğumlu olup İzmir?de ikamet etmektedir.

20 Nisan 1995 tarihinde, başvuran H.E adındaki nişanlısının yakalanmasının ardından yasadışı örgüt Ekim aleyhine Ankara Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi tarafından yürütülen bir operasyon çerçevesinde yakalanmış ve gözaltına alınmıştır.

24 Nisan 1995 tarihinde Ankara Emniyet Müdürlüğü?nün isteği üzerine, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı başvuranın gözaltı süresini önce 28 Nisan tarihine kadar, daha sonra da 2 Mayıs 1995 tarihine kadar uzatmıştır.

2 Mayıs 1995 tarihinde, başvuran Adli Tıp Kurumu?na götürülmüştür. Burada yapılan muayene sonrasında başvuranın vücudunda hiçbir şiddet izine rastlanılmadığı belirtilen bir rapor hazırlanmıştır.

Başvurana gözaltında bulunduğu sürede polisler tarafından tokatlandığını ve suçlanan diğer kişinin işkencesi sırasında kaydedilen ses bandını dinlemek zorunda kaldığını iddia etmektedir.

2 Mayıs 1995 tarihinde başvuran Cumhuriyet Savcılığı?na, daha sonra da Devlet Güvenlik Mahkemesi Yedek Hâkimliği?ne sevk edilmiştir.

Başvuran DGM Hâkimi karşısında aleyhindeki suçlamaları reddetmiş ve Ekim?in hiçbir faaliyetine katılmadığını ifade etmiştir. Verdiği ifadenin ve yüzleştirme tutanağının içeriğini reddetmiş ve bunları baskı altında imzaladığını iddia etmiştir. 2 Mayıs 1995 tarihli kararla DGM Yedek Hakimliği başvuranın serbest bırakılmasına karar vermiştir.

1 Haziran 1995 tarihinde Cumhuriyet Savcısı başvuranı DGM önünde itham etmiştir. Başvuranı yasadışı örgüt üyesi olmak suçuyla itham ederek, Türk Ceza Kanunu?nun 168§2 maddesi uyarınca mahkum edilmesini talep etmiştir.

10 Temmuz 1995 tarihinde başvuran DGM?ye yazılı olarak savunmasını sunmuştur. Savunmasında suçsuz olduğunu, sorgulamalar sırasında polislerin kendisini işkence ve ölümle tehdit ettiklerini ve ifadelerinin baskı altında alındığını belirtmiştir. Aynı zamanda yakalanması sırasında kendisine tokat atıldığını iddia etmiştir.

* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe?ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.
Başvuranın avukatı aynı tarihli görüşünde, AİHS?nin 3. maddesine atıfta bulunmuş ve DGM?den başvuranın gözaltında bulunduğu sırada verdiği beyanlarının ve hazırlanan tutanakların dikkate alınmamasını talep etmiştir.

15 Nisan 1996 tarihinde, başvuranın avukatı DGM önünde 3713 Sayılı Kanun?un 1., 2. ve 7. maddelerinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi tarafından güvence altına alınan düşünce ve ifade özgürlüğünü ihlal etiklerini ileri sürmüştür.

13 Mayıs 1996 tarihinde DGM başvuranı Ekim örgütüne ait ilan hazırlama ve bu ilanları dağıtmakla suçlu bularak, 3713 Sayılı Kanun?un 7§2 maddesi ve 3506 Sayılı Kanun?un Ek 1. maddesi uyarınca başvuranı bir yıl hapis ve 458.333.000 Türk Lirası para cezasına çaptırmıştır.

Başvuran kararın temyizine gitmiş, Yargıtay 4 Şubat 1998 tarihinde temyiz edilen kararı onamıştır.

Yargıtay kararı üzerindeki kaşeye göre, sözkonusu karar DGM kalemindeki dava dosyasına 12 Mart 1998 tarihinde konulmuştur. Böylece nihai karar tarafların kullanımına sunulmuştur.

15 Nisan 1998 tarihinde başvuran Cumhuriyet Savcılığı?nın kendisini cezasını çekmeye davet eden tebliğnameden nihai karardan haberdar olmuştur.

HUKUK AÇISINDAN

AİHS?NİN 3. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran gözaltında bulunduğu sırada kendisine kötü muamelede bulunulduğunu iddia ederek AİHS?nin 3. maddesine atıfta bulunmaktadır.

Başvuran esasında polisler tarafından tokatlandığını, hakarete ve tehdide maruz kaldığını iddia etmektedir. Sorgusu sırasında polislerin suçlanan diğer bir kişinin işkencesi sırasında kayda alınan ses bandını kendisine dinlettiklerini iddia etmektedir.

Hükümet iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazını yöneltmektedir. Başvuranın yetkili Cumhuriyet Savcılığı nezdinde resmi soruşturma yürütülmesi için şikayette bulunmadığını belirtmektedir. Ayrıca ceza hukuku yolunun öne sürülen iddiaları gerekçelendirmek için geçerli tek yol olarak görülmemesi gerektiğini savunmaktadır. Bu itibarla, Anayasa?nın 125. ve 129. maddelerine dayanan idari başvuru yolunu dile getirmektedir. Sonuç olarak, başvuranın Borçlar Kanunu gereğince tazminat davası açabileceğini ifade etmektedir.

Başvuran ise işkence iddiasında bulunmadığını fakat insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kaldığını iddia ettiğinin altını çizmektedir.

Dava koşulları dikkate alındığında, AİHM her halükarda başvurunun bu gerekçelerle kabuledilemeyeceğini düşünerek, Hükümet tarafından AİHS?nin 35§1 maddesine ilişkin olarak dile getirilen itirazın incelenmesine gerek duymamıştır.

AİHM başvuranın kötü muamele iddialarını destekleyecek en ufak bir kanıt bile sunmadığını gözlemlemektedir. AİHM bir kimse için gözaltı sırasında polisler tarafından kötü muamele yapıldığına ilişkin iddiaları destekleyecek kanıt bulmanın zor olabileceğini ve fiziksel hiçbir iz bırakmadan kişide korku ve tedirginlik yaratacak şekilde olan aşağılayıcı ve insanlık dışı muamele sözkonusu olduğunda, bunun daha da zor olacağını hiç kuşkusuz kabul etmektedir.

AİHM başvuranın gözaltında bulunduğu koşulları ispat edebilmek için kendisiyle aynı zamanda gözaltına alınan ve suçlanan diğer kişiler H.D. ve H.E?ye yapıldığını iddia ettiği muamelelere ve H.E.?nin şikayeti üzerine gözaltından sorumlu polisler aleyhine başlatılan ceza yargılamasına dayanmakta olduğunu gözlemlemektedir.

AİHM, H.E? ye kötü muamele yapıldığı iddiası ile ilgili olarak başlatılan ceza yargılamasının, gözaltından sorumlu polislerin beraat etmeleriyle sonuçlandığını not etmektedir.

H.D.?nin maruz kaldığı iddia edilen kötü muamelelerle ilgili olarak, başvuran AİHM?ye hiçbir bilgi vermemiş, yalnızca ilgilinin göğüs hizasında ağrıları olduğunu belirten bir sağlık raporu sunmuştur. Teşhis edilen bulgunun nedenini ortaya koyan tıbbi deliller sunmamıştır. Ayrıca başvuran ilgili kişinin uğradığını iddia ettiği işkence nedeniyle polisler aleyhine şikayette bulunup bulunmadığını, şayet şikayette bulunduysa bunun sonuçlanıp sonuçlanmadığını da açıklamamaktadır. Başvuranın bu kişinin işkencesi sırasında kayda alınan ses bandını dinlediğini ileri sürmesi sebebiyle, bu bilgiler başvurunun incelenmesi aşamasında büyük önem teşkil etmektedir.

AİHM başvuranın ne Cumhuriyet Savcısı ne de Yedek Hakime kötü muameleye ilişkin şikayette bulunmadığını gözlemlemektedir. Bu itibarla, AİHM gözaltı süresi boyunca başvuranın ?Devlet temsilcilerine karşı güçsüzlük, çaresizlik ve kaygılanma duygusu? hissetmesine sebep olacak bir durumda olmuş olabileceğini kabul etmeye hazırdır ( Bkz. İlhan-Türkiye [GC], no: 22277/93, § 63, CEDH 2000-VII, ve Aksoy-Türkiye, 18 Aralık 1996 tarihli karar, Derleme Karar ve Hükümler 1996- VI, s. 2277, § 56). Fakat başvuranın serbest bırakılmasından sonrada durumun aynı olduğunu kabul etmemektedir.

Bu nedenle AİHM Devlet görevlilerinin AİHS?nin 3. maddesine aykırı olarak başvurana kötü muamelede bulunduklarının kabul etmesini gerektirecek bir neden görmemektedir.

Bu iddialarla ilgili olarak adli makamların etkisizliği ile ilgili iddia konusunda ise AİHm başvuranın avukatının ve kendisinin yetkili makamlara şikayetleriyle ilgili olarak daha sağlam bir dayanak sunmadan derinlemesine soruşturmalarının yapılmasını bekleyemeyeceği kanaatindedir ki bu iddialar AİHM?nin gözünde ?savunulabilir? bulunmamaktadır.

Sonuç olarak bu şikayetin dayanaktan yoksun olduğu sonucu ortaya çıkmakta ve AİHS?nin 35§3. ve 4. maddeleri uyarınca reddedilmesi gerekmektedir.

II. AİHS?NİN 5§2 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran AİHS?nin 5§2. maddesinin ihlal edildiğini iddia etmektedir.

Hükümet, başvuran tarafından imzalanan 20 Nisan 1995 tarihli tutanaklara dayanarak 5§2 maddesi uyarınca yakalanma sebepleri hakkında başvuranın bilgilendirildiğini belirtmektedir.
AİHM, AİHS?nin 5§2. maddesinin yakalanan her kişinin yakalama nedenlerini öğrenmesi hakkını güvence altına almaktadır. 5. maddenin sağladığı güvence kapsamında, kişinin 4. paragraf uyarınca bunun yasal olup olmadığını bir mahkeme önüne tartışılabilmesi için, anlaşılabilir ve basit bir dilde özgürlükten yoksun bırakılmasının olgusal ve hukuki nedenlerinin ilgiliye ifade edilmesini zorunlu kılmaktadır. Kişi bu bilgilere en kısa zamanda ulaşabilmelidir fakat kendisini yakalayan polisin bunları hemen o anda sağlaması mümkün değildir. Kişinin bu bilgileri yeterince ve zamanında öğrenip öğrenmediğinin belirlenebilmesi için davanın özel koşulları dikkate alınmalıdır (Bkz. Fox, Campbell ve Hartley-Birleşik Krallık, 30 Ağustos 1990 tarihli karar, A serisi no: 182, §40).

Esasında AİHM başvuranın imzası bulunan 20 Nisan 1995 tarihli tutuklama tutanağına göre, başvuranın yasadışı örgüt olan Ekim aleyhine yürütülen bir operasyon çerçevesinde yakalandığını gözlemlemektedir. AİHM başvuranın DGM önünde bu tutanağının doğruluğunu inkar ettiğini de göz önünde bulundurmaktadır.

AİHM, ilk başvurusunda başvuranın gözaltında bulunduğu sırada polislerin söyledikleri kişileri tanıyıp tanınmadığını, suç işleyip işlemediğin ya da belirli yerlerde bulunup bulunmadığını kendisine sorduklarını belirttiğini gözlemlemektedir. Bu noktada, polislerin yakalandığı sırada yakalanma sebeplerini tam anlamıyla açıklamadıkları düşünülse de, yakalanmasının ardından ve gözaltında bulunduğu sırada polislerin tutumlarını haklı kılacak bilgilerin başvurana iletilmediğinin düşünülmesine neden olacak bir bilgi dosyada yer almamaktadır (Bkz. Dikme-Türkiye, no: 20869/92, § 55, CEDH 2000-VIII).

Sonuç olarak buradan başvurunun bu kısmının dayanaktan yoksun olduğu sonucu ortaya çıkmakta ve AİHS?nin 35 §§ 3 ve 4. maddesi uyarınca reddedilmesi gerekmektedir.

III. AİHS?NİN 5§3 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

Başvuran gözaltı süresinin uzunluğundan şikayetçi olmaktadır ve AİHS?nin 5§3 maddesine atıfta bulunmaktadır.

A. Kabuledilebilirlik hakkında

Hükümet iç hukuk yollarının tüketilmediği itirazını yöneltmektedir. Kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesi hakkındaki 466 Sayılı Kanun uyarınca başvuranın tazminat davası açma hakkına sahip olduğunu belirtmektedir.

Başvuran gözaltı süresinin ulusal mevzuata uygunluğunu hatırlatmakta ve buna itiraz etmek için hiçbir başvuru yoluna sahip olmadığını ileri sürmektedir.

Hükümet tarafından kanun dışı yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat verilmesi hakkındaki 466 Sayılı Kanun tarafından öngörülen başvuru yolunun tüketilmediğini itirazı birçok kez AİHM?de dile getirilmiş (Bkz. Birçok diğerleri arasında, Yaşar Bazancir ve Diğerleri-Türkiye (karar), no: 56002/00 ve 7059/02, 24 Haziran 2004 tarihli karar) ve AİHM mevcut davada dile getirilen şikayetler konusunda olduğu gibi bu başvuru yolunun AİHS?nin 35. maddesi uyarınca başvurulması gereken bir yol olmadığına karar vermiştir.

Sonuç olarak Hükümet?in itirazı değerlendirilmeye alınmaz.


B. Esas Hakkında

Hükümet başvurana uygulanan ve kanun tarafından öngörülen süreyi aşmayan gözaltı süresinin meşruluğunu dile getirmektedir. Bu itibarla, terör suçlarına ilişkin yürütülen soruşturmaların zorluklarına ve ?kanıtların elde edilmesinin zor olması sebebiyle dosyanın hazırlanması için başlatılan hazırlık soruşturma aşamasında? zaman gerektiğine dikkati çekmektedir. Bu türden bir hazırlık yargılamayı kolaylaştırır ve süreyi kısaltır.

AİHM terör suçlarıyla ilgili olarak yürütülen soruşturmaların hiç kuşkusuz yetkili makamları özel bir takım sorunlarla karşı karşıya bıraktığını daha önce takdir etmiştir (Bkz., diğerleri arasında, Brogan ve diğerleri-Birleşik Krallık, 29 Kasım 1988 tarihli karar, A serisi no: 145-B, § 61; Murray-Birleşik Krallık, 28 Ekim 1994 tarihli karar, A serisi no: 300-A, § 58; Aksoy, adıgeçen, §78; Sakık ve diğerleri-Türkiye, 26 Kasım 1997 tarihli karar, Derleme 1997-VII, § 44; Demir ve diğerleri-Türkiye, 23 Eylül 1998, Derleme 1998-IV, § 41; ve Dikme, adıgeçen, § 64). Bununla birlikte bu, yetkili makamların yerel mahkemeler ve AİHM tarafından yapılacak her türlü denetiminden uzak bir şekilde şüphelileri yakalayıp gözaltına alma hakkına sahip oldukları anlamına gelmemektedir (Bkz. mutatis mutandis, Murray, adıgeçen, § 58).

Esasında başvuranın gözaltı süresi polisler tarafından tutuklanmasıyla 20 Nisan 1995 tarihinde başlamış ve Hakim?in kendisini serbest bırakmasıyla 2 Mayıs 1995 tarihinde sona ermiştir. O halde gözaltı süresi on üç gün sürmüştür.

AİHM Brogan ve Diğerleri kararında toplumu teröre karşı koruma amacı gütse de, ilgilinin Hakim karşısına çıkartılmadan dört gün ve altı saat gözaltında tutulmasının AİHS?nin 5§3. maddesinde belirtilen süreyi aştığına karar verdiğini hatırlatmaktadır (Brogan ve diğerleri, adıgeçen, s. 33, § 62).

AİHM başvuranın Hakim karşısına çıkarılmaksızın on üç gün boyunca gözaltında tutulmasının gerekliliğini kabul edemez.

Sonuç olarak AİHS?nin 5§3 maddesi ihlal edilmiştir.

IV. AİHS?NİN 6§§1, 2, VE 3-d, 7, 9 VE 10. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA

25 Eylül 1998 tarihli bir yazıyla başvuran AİHS?nin 6§§1, 2 ve 3-d ve 7, 9 ve 10. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmektedir. Başvuran özellikle:

-İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi?nin, bünyesinde bir askeri hakim bulunmasından dolayı, adil bir yargılama sağlayabilecek ?bağımsız ve tarafsız bir mahkeme? olmadığı (madde 6§1);

-Yargıtay kararının gerekçesinin açıklanmadığı ve DGM kararının yasal olarak elde edilmeyen delillerle dayandığı;

-Polisin tutanaklarının ve Cumhuriyet Savcısı?nın iddianamesinin kendisini yasadışı bir terör örgütü üyesi olmakla itham ettiğinden dolayı masumiyet karinesi ilkesinden faydalanamadığı (madde 6§2);

-Gözaltında bulunduğu sırada avukat yardımından faydalanamadığı (madde 6§3 c);

-İki lehte tanığın dinlenmesini sağlayamadığı iddialarında bulunmaktadır.

AİHS?nin 7. maddesine atıfta bulunan başvuran 3506 Sayılı Kanun?un yanlış uygulanmasının aleyhindeki cezanın artmasına neden olduğunu ileri sürmektedir.

Başvuran ayrıca mahkum edilmesinin AİHS?nin 9. ve 10. maddelerini ihlal ettiğini ve mahkum edilme sebebinin esasında düşünce özgürlüğünü baskı altına alma amaçlı olduğunu ifade etmektedir.

Hükümet sunduğu görüşünde, 25 Eylül 1998 tarihinde sunulan AİHS?nin 6 §§1., 2., 3-d), 7., 9. ve 10. maddelerine ilişkin şikayetlerin 2 Kasım 1995 tarihli başvuruda dile getirilmeleri gerektiğinden bu şikayetlerin gecikmeli yapıldığını belirtmektedir.

AİHM, iç hukukta nihai kararların tebliğ edilmesi öngörülmediği durumlarda altı ay kuralının uygulanmasına ilişkin içtihadını hatırlatmaktadır (Bkz. Worm-Avusturya, 29 Ağustos 1997 tarihli karar, Derleme 1997-, s. 1547, § 33; Papachelas-Yunanistan [GC], no:31423/96, §§ 30 ve 31, CEDH 1999-II; ve Haralambidis ve diğerleri-Yunanistan, no: 36706/97, 29 Mart 2001 kararları). AİHM her halükarda, mevcut davada altı ay süresinin başlangıç tarihi (dies a quo) Yargıtay kararının dava dosyasına eklendiği ve tarafların kullanımına sunulduğu tarih olan 12 Mart 1998 tarihi olduğu görüşündedir ( Bkz. Tahsin İpek-Türkiye (karar), no: 9706/98, 7 Kasım 2000; Z.Y.-Türkiye (karar) no: 27532/95, 19 Haziran 2001; Ali Şahmo-Türkiye (karar), no: 37415/97, 1 Nisan 2003; ve Yavuz ve diğerleri-Türkiye (karar), no: 48064/99, 1 Şubat 2005 kararları).

AİHM sözkonusu süreyi etkileyecek ya da geciktirecek özel koşulların bulunduğuna ikna olmadıkça, 25 Eylül 1998 tarihinde sunulan ve her biri Yargıtay?ın nihai kararına dayanan şikayetlerin gecikmeli oldukları düşünülebilir (Bkz., mutatis mutandis, Haralambidis ve diğerleri, adıgeçen).

Oysa ki başvuranın argümanları böyle bir düşünce uyandırmamaktadır. Şayet başvuran ancak 15 Nisan 1998 tarihinde, Cumhuriyet Savcılığı?nın tebliğnamesiyle Yargıtay?ın kararından haberdar olduğunu belirtiyorsa, AİHM başvuranın serbest olması ve aynı zamanda avukatı bulunmasına rağmen neden daha önce haberdar olmadığını, kendisini neyin engellediğini anlayamamaktadır.

Son olarak AİHM nihai kararın bir kopyasının temin edilmesinde yaşanan gecikmenin başvuranın ihmalinden kaynaklandığını ve dosyada bunun aksini düşündürecek hiçbir unsur bulunmadığını düşünmektedir. Başvurunun bu kısmının gecikmeli olduğu ve AİHS?nin 35 §§1 ve 4. maddeleri uyarınca reddedilmesi gerektiğini belirtmektedir.

V. AİHS?NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA

A. Tazminat

Başvuran manevi tazminat olarak 35.000 Euro (otuz beş bin) talep etmektedir.

Hükümet aşırı bulduğu bu miktara itiraz etmekte ve AİHM tarafından bir ihlalin tespit edilmesi durumunda bunun yeterli telafi oluşturacağını ifade etmektedir.
AİHM başvuranın on üç gün boyunca gözaltında kaldığını ve bunun başvuranı manevi zarara uğratmış olabileceğini gözlemlemektedir.

AİHM davanın çeşitli yönlerini göz önüne alarak ve hakkaniyete uygun olarak, AİHS?nin 41. maddesi uyarınca başvurana 4.500 Euro (dört bin beş yüz) manevi tazminat ödenmesinin uygun olacağına kanaat getirmektedir.

B. Masraf ve Harcamalar

Başvuran AİHM ve yerel mahkemeler önünde yaptığı masraf ve harcamalar için 10.000 Euro (on bin) talep etmektedir.

Hükümet bu miktarlara itiraz etmektedir.

AİHM içtihatlarına göre, başvurana ancak gerçekten yapılan ve makul bir miktardaki masraf ve harcamaların geri ödenebileceğini hatırlatır. Elindeki mevcut unsurlar göz önüne alındığında AİHM masraf ve harcamalar için 1.500 Euro (bin beş yüz) ödenmesinin makul olduğuna karar vermiştir.

C. Gecikme Faizi

AİHM, Avrupa Merkez Bankası?nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puanlık bir artışın ekleneceğini belirtmektedir.

BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK AİHM OYBİRLİĞİYLE,

1. AİHS?nin 5§3 maddesine ilişkin şikayetin kabuledilebilir geri kalan kısmının ise kabuledilemez olduğuna;

2. AİHS?nin 5§3 maddesinin ihlal edildiğine;

3. a) AİHS?nin 44§2. maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren üç ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden YTL?ye çevrilmek üzere Savunmacı Hükümet tarafından başvurana, manevi tazminat için 4.500 Euro (dört bin beş yüz), masraf ve harcamalar için 1.500 Euro (bin beş yüz) ödenmesine ve bu miktarların her türlü vergiden muaf tutulmasına;
b) sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar Hükümet tarafından, Avrupa Merkez Bankası?nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına;

4. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddedilmesine;

karar vermiştir.

İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM?nin iç tüzüğünün 77 §§ 2 ve 3 maddesine uygun olarak 22 Aralık 2005 tarihinde yazıyla bildirilmiştir.



 

SIK SORULANLAR
BİLGİ EDİNME
TÜKETİCİ KÖŞESİ
ÜCRETSİZ AVUKATLIK
HUKUK EĞİTİMİ
 
Üyelik işlemleri
 
K.Adı
Parola
            
      Şifremi Unuttum
      Üye Ol
Hukuk Arama Motoru
Hukuk Anketi
Reklam Alanı







Zirve100